Pazartesi, Mart 31

domaatess...

ben yaptım.. ben yaptım...

gün gelecek ben de uçak yapıcam. ama deneme yanılma aşamasındayım hala. azimliyim olacak...

Elif Şafak'tan Pazar yazısı...

O kadar çok ihtiyacımız var ki yepyeni bir söz söylemeye, yepyeni bir söz dinlemeye. Tazelenmeye, yenilenmeye, ataletlerimizden ve çoktan eskimiş benlerimizden silkinmeye. Milletçe bunalttık kendimizi gerginlikler, yanlış anlamalar, kutuplaşmalarla.
Gündemin hızla değiştiği bir ülkede yaşıyor olmak hepimizin ruh halini etkiliyor, şekillendiriyor ve bazen fazlasıyla hassaslaştırıyor. Herkes birisine kızgın ya da kırgın sanki bugünlerde. Bir keyifsizlik, bir moralsizlik ve gerginlik etrafta. Yaşadığımız zamanı çok “farklı” zannediyor, pek benzersiz addediyoruz. Halbuki öyle değil. Yüzyıllar yüzyıllar içinden baktığımızda o kadar da olağanüstü bir durum yok bizim zamanımızda. Halbuki ellerde büyüteç her meseleyi olduğundan daha büyük görerek ve göstererek yaşıyor ve bunu yaparak kendi moralimizi bozuyoruz. Televizyon programlarında, gazetelerde kavga eden edene. Oysa alttan alta, sessiz ama kudretli bir akıntı gibi akarak bizlerle gelen temel bir ihtiyaç var: Yepyeni bir söze duyulan özlem. Siz de duymuyor musunuz bu özlemi, zaman zaman da olsa?
“Kendine gel, yepyeni bir söz söyle de dünya yenilensin. Sözün, öylesine bir söz olmalı ki dünyanın sınırını aşmalı.” Böyle diyor Mevlana. Ben de sözü ona bırakmak istiyorum bu hafta Pazar yazısında.
“Ben bu çalışıp çabalama dünyasında iyi huydan daha güzel bir ehliyet görmedim”, diyor Mevlana. Ve devam ediyor.
“Kimde iyi huy varsa kurtulmuştur. Kimin kalbi sırçadansa kırılmıştır. /
Herkes, önce kendi kusurunu görseydi halini ıslah etmekten gaflet eder miydi? Halk kendisinden gafildir, babam gafil. Onun için birbirlerinin kusurlarını görürler. /
Ben kendi yüzümü göremem de senin yüzünü görürüm. Sen de benim yüzümü görürsün.”
Buna alternatif olarak kendi yüzünü görebilmekten söz eder Mevlana. Kendi kusurlarını seyredebilmekten. Hem bireye hem toplumlara, hem mikro bazda hem makro düzeyde uygulanabilecek bir temel ilke bu. Şimdi şu anda iktidardaki ve muhalefetteki siyasi partiler dahil Türkiye’de nice kurumun ve kişinin ve belki de herkesin şöyle bir durup kendi yüzünü görmeye, kendi kusurlarını gözden geçirmeye ihtiyacı var. Eğer biz bu kadar çabuk geriliyor, toplumsal gerilimlere gark oluyorsak, birbirimizi öteliyor, ötekileştiriyorsak ve bu ruh halini tekrar tekrar yaşıyor yaşatıyorsak demek ki bizlerde, yani hepimizde tekerrür eden hatalar var. Bir şeyleri yanlış yapıyoruz. Mesela tartışma adabını pek bilmiyor, birbirimizi dinlemekten ziyade illa ki ikna etmeye çalışıyor, ikna edemeyince de sinirleniyoruz. Ne yazık ki son derece alışkınız başkalarının kusurlarını sayıp dökmeye ama pek bir isteksiz oluyoruz mesele kendi yüzümüzü görmeye gelince. Halbuki “insan pek büyük bir şeydir. Onda her şey yazılmıştır. Fakat perdeler, karanlıklar, kendisindeki o bilgiyi okumasına meydan vermez.”
“Dünyanın her parçasını seyret; hepsi de geçip gitmede. Bil ki her şey bir yolculuktan gelmiş” diyerek çıkar aşık yola. Karşımıza çıkan her şeyin bir yolculuğu olur da insanın olmaz mı? Tanıdığımız, tanımadığımız herkesin bir hikayesi, bir yolculuğu, şu hayatta bir seyrüseferi var. Bunu benimsemek bireye kıymet vermeyi gerektirir. İnsana. Ademoğlu Havvakızına. Halbuki söylendiği kadar kolay değil bunu yapması. Kolektif yaşam tarzının baskın olduğu ve önyargıların alışkanlıklara dönüştüğü durumlarda belki de en zorudur bireye önem vermek; insanlara “biz” ve “onlar” üzerinden değil, tek tek bireyler olarak bakabilmek, böyle kıymet vermek. Belki de en zorudur şu anda birbirimizi “türbanlılar-türbansızlar,” filancalar-falancalar diye bölmek yerine, herkesi kendi içinde, kendi yolculuğunda ilerleyen bir cevher kabul etmek. Ondaki hakikati aramak. Ondaki hakikate inanmak. Belki de en zoru. Ama gerekli. Elzem hatta. Çünkü dünle beraber gitti cancağızım düne dair ne varsa. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım. Birbirimize bireyler olarak bakıp, farklılıklarımızdan daha az korktuğumuz, daha az şüphe duyduğumuz zaman başaracağız yepyeni şeyler söylemeyi. Hem kendimize hem tüm dünyaya. Türkiye kendini yenileme potansiyeli ve dinamizmi son derece büyük bir ülke.
Yeter ki hepimiz durup bir kendi yüzümüze bakalım, başkasınınkine değil. Yeter ki her birimiz az biraz durulup kendi kusurlarımızla uğraşalım başkalarınınkilerle değil.

Pazar, Mart 23

Dün çok güzel birgündü. Sabah ahmd'nin yaptığı yumurta ile güzel gün başladı. Yediğim en güzel yumurtalardan biriydi.
en güzel pizzalardan birini yedik akşam üstü. bi nevi doğum günü yemeğiydi :) Kadıköyde dolanıp dolanıp nereye gideceğimie zor karar verip yolda da bir kaç kere fikir değiştirip en sonunda dolmabahçe sosyal tesislerine gittik. nargile çay sohbet üçlüsüyle 4 kişi güzel bi akşam geçirdik.
sonra doğruu fatihe. dönüşte taksici güzel bi oyun yaptı bize. 1 2 ytl oynar dediği yola 2 kat para verip böle gülümsedik.
Sonra mahşer'i cümbüşle güldük, ve ahmd uyudu.
Ama çok güzel birgündü.
Tabii... bazen insan hayal kırıklıklarına da uğramıyor değil. Neden böyle, ne sorun var ki bizde, ya da naptık ki biz gibi sorular tüm yol boyunca beynimizi kemirdi. ama olsun.. biz mutluyuz. kim ne derse desin. ohh...

Çok sıkıldım ama.
Örgü kaplumbağamın 4 bacağı da bitmiş, yeterince uyumuşum herşey çok güzelken. Gerek yok böyle şeylere siz de biliyorsunuz değil mi? Bu günlerde yemek blogları hariç örgü blogları falan fazlaca gezdim. Fakat "işte bu" diyebileceğim bi blog olmadı. Yabancı dersin örgü ne bilir dersin ama. İngilizcemi geliştirmem lazım anlamam için tabi.
Bizde ki sorun ne anladım sanırım. Örgü olsun ya da yemek blogu. Hangisiyse sadece konuya önem veriyorlar sanıyorum. Hani yemek güzel olsun. İlla ki güzel olmuştur tuzu yerindedir. ama biz burdan anlamıyoruz tuzunun yerinde oluşunu.
Bu blog işini ciddiye alıp düzenli tarif veriyorlarsa, bi yemek blogu olarak buralardaysalar bazı şeylere özen göstermeleri gerekiyor. Ama doğru , ellerinde ki olanaklar kısıtlı dimi? Ben bi yemek blogu falan değilim. 2005 mayısından beri blog yazıyorum.(küçük olmayıp, yolun başında değilim sanırım) O zamandan beri fotoğraf makinam değişmedi. Çok güzel fotoğraflar çekemiyorum zaten. Ama gün geçtikçe insan, başkalarında gördükçe kendini geliştiriyor.(mesela şimdi hdr diye birşey bulmuş ahmd onu söyledi denicem) Daha güzel nasıl çekebilirm, daha ii nasıl olur diye uğraşıp duruyorum. Yeterince ışık mı yok. Flaşı patlatıcağıma yemeğin göbeğine çekmemeyi tercih ediyorum.
Diyorum işte. bu işler olanak işi gibi gözükebilir ama daha çok özen gerektiriyor. Herşey de bu böyle değil mi? En basiti, misafirlerimize sofra kurarken daha nasıl güzelleştirebilirm soframı diye düşünmüyor muyuz? uğraşmıyor muyuz peçeteleri saatlerce nasıl farklı katlarım diye? Ya da damla çikolata neden çıktı sanıyorsunuz? Hepsi ufak ayrıntılarla hayatı daha da güzelleştirmek için. Değişiklikler yapıp heyecanlanmak falan istek, başka birşey değil. Yoksa insanoğlu neden bu kadar ayrıntılı şeylerle uğraşsın ki. Sofraya gazete kağıdı da serebilirsiniz iş görür. ama masa örtüleri, dertsizler, amerikan servisler, hasırlar... bunlar neden çıktı dersiniz. işte efenim... Hepsi bizler yüzünden belki. kadınlar seviyor farklı olsun özenli olsun. bende seviyorum özenle yapılmış yemekleri ve çekilmiş fotoğrafları.
Ve ben içimden geleni yazıyorum. Yeri geliyo beğenilerimi yeri geliyor kendimi yeri geliyor hoşlanmadıklarımı yazıyorum. Burası milyonların okudğu bi eleştiri blogu değil. Kimse kimseyi sınıflandıramaz. Ben yapmadım böyle birşey sizler de yapmayın bence.
Burda blog yazmakta insanların amaçları eğlenmek, zevk almak, belki bi hobi sahibi olmak böylelikle yani birşeylerle uğraşmak. Önceden anlamazdım ama bi evhanımı için blog yazmak çok ii birşey. Çünkü bi gün boyunca bazen iş güç dışarı çıkılamadığında bi tek bloga anlatabiliyorsun derdini. fena birşey değil bu. herkes bi yol tutturmuş işte, biraz da kendimize bakmalıyız hakkaten. ben bakıyorum. kimseye zararım yok. yüzde yüz ima ile kimseye birşey demiyorum. aman işte. derdim bu. bu kadar... kaldığım yerden devam ediyorum.

Cuma, Mart 21

komşuma giderken muffin yaptım. ve çok güzel oldular. mel'in denemek istediği bi kekmiş. denendi ve gerçekten evcinin dediği kadar varmış. baya güzel oldu. beğenmişlerdir umarım. Ahmd'ye bi tane ayırdım. inşlh bi ara gelirse yer :)
muffin cupcake olaylarına daldım bu aralar. hangisini yapmış oluyorum bilmiyorum. sanırım muffin yapıyorum. cupcake olması için bol süse ihtiyaçları var. ve benimde öncelikle eminönüne gitmeye. kuverturdan tut kurabiye kalıplarına, sonracıma şeker hamuruna kadar bi sürü şey almak istiyorum. bakalım. bütçemi hazırlamalıyım...
Bugün cupcake ararken google'da bi site buldum. ve bayıldım. süper bi site. çok mütevazi olmuş bence. gayette prof. sevdim işte.
bide bi site daha beğendim.(ki bu siteyi ahmdye gösterecektim bak ne gzel yapmış eşine diye) kimmiş falan derken. meğer flickrdaki kontaklarımdan birinin eşiymiş. nerden nereyee.. :p

(^) püfff...

sönmüyor.. çünkü bi doğum günü pastam bile yok ki mumum olsun ki bide üstüne üstlük sönsün. püfff puf oldu...
ev alma komşu al atasözümüzü bugün birkez daha onayladım. çünkü komşularım çok iyi insanlar. üst komşumdaydık bugün. ve bi baktık ki alt komşumun da doğumgünüymüş bugün. parti yapmış olduk. hem biraz daha samimileştik. haklıymışım iyi insnlar gerçekten. üstkomşumla beraber sabah yüryüşlerine başlıcaz inşlh. hadi bakalım.. bu pzt büyük gün.. hemen kendime bi plan yapmalıyım.
hım nerden geldim. ev almışız ama komşularım da iyilermiş. ki doğum günüm onlarla geçti. e güzel de geçti. şuan burda olmamam gerekiyordu ama işte mesai :(((
bence iş yerlerinde eşlerin doğumgünlerinde izin vermeleri gerekiyor. puf.. bide mesai çıkarmak neyine. :(
neyse...
kendime bi armağanım var..

Perşembe, Mart 20

Susamlı Tavuk But





ilk olarak fotoğraf için yemekzevkine çok teşekkür ederim :)


Normal de butları cornflakese buluyorduk. ben değişiklik olsun istedim. önce geceden soya sosuna ve köriye yatırdım butları. sonra önce kremaya batırıp etrafına susamları ektim.. bence süper oldu. abim tarifini de sordu. ehe...


bizim evde abime beğendirmek çok öenmli bi olaydır. hatta annem aramıştı ablamla konuşuyordu. mervenin yemekleri nasıl olmuş demiş. ablamda çok beğendim demiş. annemde abin beğendi mi öenmli olan o demiş :) ehe... hakakten ama gençlik yıllardımda hatırlarım abime kahve yaparken bile heyecanlanırdım :) ki bide hani yemekte taş çıksa o abime çıkar. o yüzden belki de bu dikkat.
ve abimi çok severim ben. ay canım abim..


soya sosu deyince aklıma geldi. okusak iyi olur şurayı.
halbuki çok lezzet katıyor yemeklere..

bide kaşarlı mantar yaptım kuzuluktan aldığımız güveçlere.
önceki gün yaptığım kadar güzel olmadı nedense. galiba biraz kurudular. ama yendi gene işte.
bidahakina bu güveçlere mantarlı etli bi yemek yapmak istiyorum. tabii porsiyonluk olacak. bakalım kime kısmet...
şimdi yolculuk var fatihe.






tak tuk tost makinası...

sabah tost yapmak için veya ekmek,poğaça ısıtmak için açmış olduğum tost makinam tak tukluyor. kapattıktan sonra hemde. kapalı halbuki.. tak tuk diyo belirli zaman aralıklarıyla. normal birşey mi bu bilmiyorum. ama patlayacak falan diye korkuyorum gerçekten.
takatuk demişken...
bazı insanlr var tanıdığım. bi söz söylüyorlar ya, ya da yazıyorlar ya. muhtemeln vu süper bi söz söyledim tarihe geçecek diyorlar içlerinden. nasıl ilginç, farklı,dikkat çekici kelimeler kullansam da vuu dese millet. tabii vuu diyen millet bu ne demek istedi şimdi diye de uzun bi vakit düşünmek zorunda kalıyorlar haberleri yok. anlayamıyosun ne demek istediklerini. öyle kelimeleri birbiriyle kullanıyorlar ki. bu çok akıllı olduklarından mı yoksa acayip bi insan olduklarından mı anlamıyorum. amaa... böyle farklı kelimleri farklı şekillerde kullanıp kendilerine hayranlık bırakanlarda yok değil. şiirsel yazıp içimi okuyanlar falan...
sadece iletileriyle var olanlar var bide. iletileri,msnleri olmasa yaşayamayacak olanlar falan. böyle olmamalı tabi. en azından arada meşgul olmalı msnde bile olsa.
bugün sabah kahvaltıya misafirim vardı aslında. ama annem rahatsız olduğundan iptal ettim ve birazdan anneme gideceğm. misafirler içinde birşey yapamamıştım. yapasım gelememişti. canım istememişti. keyfim gelmemişti. akşam gelince komşuma giderken götürmek üzere birşey yapacağım. ona da karar vermedim ama keyfim gelir umarım ozamana.
bide farkettim ki google'a bahar gelmiş bugün. aslında yarın gelmeliydi haberi yok.

Salı, Mart 18




Fotoğraf çekemediğimi söylemiştim,sağolsun mel gönderdi fotoları. ekliyim bari.
işte bu sofram. (hiiiç yazasım,keyfim yok. yazamıyorum tıkandım. işte bu sofram yani daha ne diyebilrim ki :))

Pazartesi, Mart 17

her haftasonu misafir olunca biraz yoruluyormuş insan. ama çok şükür dinlendim. gerçi gene şuan pasta yapmakla uğraşıyorum ama seviyorum ben. yarın kayınvalidemin günü için yapıyorum pasta busefer. cumartesi için yaptığımdan daha güzel oldu pandispanyası. öğrenmeye başlıyorum bu işi. hazırı varken neden yapıyorum ki halbuki dimi? olsun seviyrum işte.

ben cumartesi fotoğraf eçekemdim. melda gönderirse kısa zamanda tam buraya eklicem. soframı çekmediğim gibi o kadar uğratığım pastayı bile çekemedik. ki oakdar söyledim ahmd şu pastayı bi çeksene nlur diyee ama... neyse :)

cuma günü oakdar işimin arasında balık almaya gittim. ve yeni aldığımız güveçlerde süper bi ziyafet çektik. balık süper bi yemek. hem kolay hem leziz. haftada bi mutlaka yenmeli. çok sağlıklı besleniriz biz zaten :p

bide kek yaptım pastadan önce. tarfini vereyim...


şimdiii ...


4 yumurta ve 1 bardak kadar tereyağ (eritilmiş) çırpılır.
sonra içine 1 bardak şeker konup iyice çırpılır. bide vanilya tabi...
sonra başka bi yerde 1 bardak un,yarım bardak kakao,az tuz ve kabartma tozu karıştırılır.
sonra diğer sulu karışıma yavaş yavaş eklenir.(elenirse daha güzel)
ben artık un koyduktan sonra çırpmayıp tahta kaşıkla karıştırıyorum.
tarifte kelepçeli kalıpta pişirilmişti. ben vazgeçemediğim muffin kalıplarımda pişirdim.


kalıplara koymadan öcne 2,3 fındık koydum her bir ufak keke. sonrada 175derecede 25 dk sonrada bi 15 dk daha kontrollü pişirdim. süper kabardılar.

unu elemekten bahsettim de.. ikeadan un eleme aleti aldım. süper bişi. kullanması çok zevkli :)ama şuan foto ekleyemeyeceğim. başıma birden çok fena bi ağrı girdi. uzanmalıyım...

Cuma, Mart 14

Yeni yine yeniden bir misafir daha. Gerçi yabancı değil ablamlar,abim, meldalar falan. ama olsun gene düşünmek lazım. :) menumu oluşturdum. hala bi eksik var diye düşünüyorum ama bulamdım. yiğenim benden patlıcan istediğinden ona göre şekillendirdim menumu. bakalım güzel olur inşlh herşey.yemek ve temizliğe başlamadan önce bi gelip son olayları yazayım dedim.







Farkındasınızdır artık bahar gelmiş gibi. dün yağmur yağdı ama, 2 gün önce sabah kalkıp mutfakta şu görüntüyü görünce nasıl mutlu oldum anlatamam. bu mevsimde bu evde hiç olmadığımdan çok sevindim. hemen mutfak camımın karşısında bi ağaç varmış ve çok da güzel bembeyaz çiçek açıyormuş meğer. çok sevindim işte sabah sabah...









Sonra dün...








akşamdan soyduğumuz fakat oldukça kötüleşmiş olan muzlarla ne yapacağımı düşündüm ve bi kek yapmaya karar verdim. tabii ki uzun zamandır aklımda olan cafe fernando ki muzlu keki yapacaktım. ama içinde gözüken değil de hamura katılanı denemek istedim. pişerken fazla karıştırmadığımı ve içinin yumuşak kalıp kötü olacağını düşündüm ama yanımışım.birdaha hatta milyonlarca kez yapılabiecek güzellikte bi kek oldu. o sırada arkadaşım emel aradı. geçen hafta bana gelip mutfaktan çıkmayıp bişiler yapmıştık bu seferde bana gel dedi. e tabi hazır kek de yapmışken kekimin yarısını alıp hemen çıktım. tabi kek oldukça sıcakken.. kapının önünde ayakkabılarımı bağlarken üst komşumun kızlar okul için çıktılar kapıdan. hepsi beraber uu bu koku ne. ne güzel kek galiba falan dediler. çok utandım :) sonra merdivenden inerken aşağıdan geliyomuş dediler bide:) sonra bende dışarı çıktığımda kızlara bi gün gelinde kek yapıp yiyelim dedim. ayıp oluyor böyle güzel kokunca da :) he bu arada kek gerçekten süper koktu.

sonra emele giderken cafe fernandonun bu kekin nutella ile ne kadar güzel gittiğini söylediği aklıma geldi. bi alayım bakalım nutella dedim. çok abartılacak bi güzellik olmayacağını düşünmüştüm ama... gerçekten zaten süper olan kek daha da süperleşti. bu tarif benim favorim olacak gibi. :) bide birşey düşündük. böyle günlerde olsun davetlerde kek fazla yenmez. o yüzden bu keki kare kare kesip üstüne nutella sürüp kürdan batırarak servis edilebilir. süslü bi kürdanla tabi. bence mükemmel olur. çok şey yapıldığında kekler böylelikle yenmiş olur. süper olur en kısa zamanda denicem inşlh. (tüh keşke ahmd ile meldaya gönderseydim)
Emele gittiğimde hep yeni birşey deniyoruz ya. bu sefer su böreği yaptık. anne o kadar büyük açar ki koaly zannediyordum. ufak şey büyüt büyüt yok olmuyor. oldukça zorlandık açarken. gerçi ben az büyütüp verdim emele. sonra suda haşladık, çıkardık duruladık falan derken. güzelcene pişirdik. hakkaten çok güzel oldu. elimize sağlık. bi dahakine ki bana gelecek ve crumble ile portakal reçeli yapmak istiyoruz. bakalım kısmet... portakal kabuğunun çok fazla işlemden geçmesi gerekiyormuş ama. olsun denicez. böyle kıvrık kıvrıkmış. bakalım. :)
sonra bi köfte tarifi aldım cumartesi yaparım diye. eve gelincede ahmd için denemek istedim. abdigör köftesi adı. araştırdım da doğu yemeğiymiş. hikayeside bi kadın varmış yemek yapamıyomuş. bigün bunu yapmış. kocasınında adı abdiymiş abdi gör demiş abdigör köftesi olmuş. bizler ahmdgör de diyebilriz tabi. ama göremedi o ayrı. yani gördü ama köfte şeklinde değil. okadar fazla yoğurulması gerekiyormuş ki meğer elinde pişmiş gibi olacakmış. bende az vakitte az yoğurmuşum:( suya haşlanması için bi attım ki.. hepsi dağıldı. neyse tadı güzel oldu ama fırın kabna döşeyip üstüne sarımsaklı yoğurt döküp kese kese yemiş olduk. ama güzeldi. ama bi daha yapamam sanırm.:)
cumartesi için süper bi pasta yapma girişimindeyim. bakalım inşlh güzel olur da. emelden aldım tarifi. inşlh beğnir bazı site sahipleri :P
ama beni rüyasında görmüş melda. kuru bi pasta getirmişim falan böle. hayır olsun...

Çarşamba, Mart 12



Bi alışveriş merkezinde ahmd kabindeyken bu şarkı çalmaya başladı. Nasıl birden taa gerilere gittim anlatamam. taa ilk yabancı müzik dinlediğimiz zamanlar. tabii titanic ile başlamış maceramız. melda ile yazmış olduğumuz my heart will go on sözleriyle okulda kızlara hava atıyorum. bi yandan söylüyorum ama bi yandan acaba doğru mu diye düşünüyorum. tabii ne dediğini düşünmem de cabası :) işte o günlerde bide bu şarkı vardı. duyunca özlediğimi farkettim. eklemeyi de öğrenmek hem de dinlemek için ekledim işte. sizde dinleyin eski günleri yad edin. bununla birlikte mariah carey tanımıştım ozamanlar. my all şarkısıydı. süperdi ozamanlar. duygusal şeylere yönelmişiz hep tabi. sonrasında marc anthonyler jennifıırlar ve tabii ki riki martinler geliyordu. un dos tres diye diye zamanında ne şarkılar söyledik oo... sınıfta kutuplaşma vardı. leonardocularla rikiciler. ben ricilerdendim ne yalan sölim. ya da hiç söylemeyip ahmd'ye marc anthony'den i need you şarkısını armağan ederek uzaklaşalım buralardan :)
şarkı nedense çalmamış :) olsun.. belki çalar dursun..
aklıma bide spice girls geldi. favorim geri :)



Ahmd iş yerinden getirmişti. Uzun zaman oldu. İzlemeyi düşünüyorduk. Ama erteledik erteledik ki düne kadar. Lost'un 6. bölümünü izledikten sonra tabii ki herzqamanki gibi gene kesmedi. Hep bi devamını izleme peşindeyiz alışmışız. Sonra dün akşam uzuuun bi lost teorisi okudum. Gece gece aklım karıştı. Gerçi karışmadı. Zaten farkında olduğumuz bazı şeyleri öncekilerle falan bağlamış. Ben sevdim. Aslında yavaş yavaş sırlar ortaya çıkıyo gibi hissediyorum ben. Yani bu sene karışıklığı olayı gayet normalleştirdi bence. E tabi bu 6. bölümü pek bi sağlıklı izleyemedik. Görüntü başka, ses başka, alt yazı başka yerlerdeydi. Ama anladık :)
Lost room dizisini izleylim dedik sorasında. Sitelerde güzel diyorlardı.Ekşide biinin dediğine aynen katılıyorum ;
* lost'un 3 sezonda verdiği tadı lost room 3 bölümde veriyor.
bi başladık zaten dizinin yarısını oluşturan 3 bölümü izledik. evet 6 bölümcük bi mini dizi lost room. ama izlerken insana film izleme hali veriyor. filmde olabilirmiş diyosunuz. bazı yorumları falan okudum 3 bölümden sonra da. nasıl 3 bölümde bitirecekler şaşırıyorum. daha çook uzayabilrmiş aslında. muhtemelen biz yarın bugün bitirirz bu diziyi. ama şiddetle tavsiye ediyorum.
son zamanlarda böyle diziler tutuyor. farklı, gizemli. heros da herkesin bi gücü vardı. bunda da nesneler var. farklı güçleri olan. esas adamımızda ki anahtar. hangi kapıyı açarsan aç bi odaya gidiyo. çıkarkende düşlediğin istediğin yere. kızı oda da kaybolduğundan adamımız tüm nesneleri bulup hatta esas nesneyi bulup kızını kurtarmak için çabalıyor. bakalım nolacak. merakla ahmdyi bekliyorum. yoksa şimdi izlerim ben. izlesem mi :p

Pazartesi, Mart 10

bir misafir daha geldi geçti. ve maalesef hiç fotoğraf çekemedim (ah tuttu :p) sofranın herşeyi tam olduktan sonra misafirlerin yanında çekmek çok zor oluyor. ne alaka yani? biraz garipseyebiliyor insanlar. ben de çekmedim işte. sadece yaptıklarımı yazayım, başka bi misafire menum olur.
*kabak çorbası
*ıspanaklı tart
*su böreği
*bakla
*hasanpaşa köfte
*pilav
*kedilli pasta
*reçelli kurabiye

ilk defa yaptım ama hasanpaşa köftem güzel oldu çok şükür. yayılacaklarından korkmuştum ama süper durdular. herkes çok beğendi. ehe ehe:) süper gelin oldum :p

Cumartesi, Mart 8

:)) çok gülesim geliyor bu günlerde :)))

*

Sabah ahmd gittikten sonra uyumayıp baya bi temizlik yaptım. Gerçi öncesinde baya bi sohbet ettik melda ile. e dersleri bitti nasıl olsa :) (önceden sanki konuşmuyorduk :)) Sonrasında bşladım temizliğe. temizlikten sonra ablamla ameliyat olan halamı ziyarete gidicektik. ablamı beklerken uyuya kalmışım. bi üşümüşüm ki.. hastalık bizim kapıda.

Sonra gidip geldim derken yemek memek hazırlanıp çıktık ahmd ile. Capitole gittik sinemaya.Öncesinde gezdik tabi. Geçen gün aldığımız ve türk kahvesi gibi pişirdiğmiz brazil mind adlı kahvemiz için sonunda french press aldık. ( ve eve gelir gelmez denedik. güzel oldu ) birde brazil mind ahmd ye biraz hafif gelmiş olmalı ki sert bişiler istedi. volkano diye birşey verdi adam. sırf baharat kokuyor. daha tadına bakmadık. izlenimlerimizi aktarırım.

Filmimiz bu. Milattan önce 10.000. Baya saçmalık bulup eğlenmemi de sağladı fakat gerçekten çok güzeldi. sırf sorun bizim ikinci sırada oturmamızdı. kocaman ekrana bakmak çok zormuş. hangi tarafına bakacağını şaşırıyormuş insan. Böyle ilk çıktığı gün gidilecek filmlerde internetten hemen almak lazımmış öğrendik.

Hem bi aşk hikayesi ama... bağlamlar süper olmuş. büyük beyaz yağmur(kar) yağan yerlerden kumdenizine ( çöl) bi yolculuk yapıyorlar. ve tabii karşınıza büyük yılan başı çıkıyor. ne diye merak ediyorsunuz. ve bi bakıyorsunuz piramitler. (spoiler oldu kusura bakmayın) firavun falan. tabi piramitin yapım aşamaları. Ya güzel olmuş film. çok tavsiye ediyoruz biz.

Sonra arada aldığımız kahvenin çekimine baktık nasıl olmuş diye. o kadar koku duymadım ben ama yanımızda ki adamın canı kahve istedi. tam ben duymadım ama "koktu be" gibi birşey demiş olmalı ahmdye :)

Neyse ki çıktık. hiç bu kadar boş görmemiştim capitolu.





Cuma, Mart 7



mayaladım 20 dk bekledim ve gülünce kırılıcam sandım :) mayadan bahsediyorum. mayayı ılık suyla ıslatıp yüzüme sürdüm. 20li yaşlarda ayda bi yapılmalıymış. ki bence de yapılmalı. pek yumuşacık oldu. bilmiyorum sivilcelere bi etkisi olacak mı ama. sevdim ben. maya kkusunu sevmiyorum ama. kuru maya çok kötü kokmuyor çok şükür...

burda bi video şeysi var denemek istedim ama olmadı.halbuki süper bi şarkıydı.
love story.. eskilerde oldukça tutmuş bi film. klasik bir konusu var ama ilk çıktığında başka öyle film yoktu sanıyorum. bu flile ilgili bi merakım yoktu. ki teyzem gençliğimde beni benzetirlerdi diyene kadar. izledim ve teyzemin gençliğini koydum baya benziyor. fakat teyzem bence türkan şoray gibiymiş. maşallah süpermiş. bi ara resmini eklerim.
şarkı da pek anlaşılır değil mii? e aşk olunca her dili anlıyo insan falan deyip geyik yapabilirm ama boşverin :) (love story where do i begin, bende böyle veririm ekleyemezsem :))

:)))
turkcell reklamında ki bi selocan der ki;

güleceğim tuttu da, çok iyiyim, sadece biraz gergindim ama geçti
*
Dün çok güzel bir gündü. En yakın canım arkadaşım Emel geldi. Bu arda komşu vardı ona söylerken hesapladık da 13 yıllık arkadaşmışız. bebeklik nerdeyse :p Neyse... Sabahtan geldi. Kahvaltı hazırladık hemen. süper bi sofraydı. yedik içtik. bu arada bi ayrıntı. komşum vardı dedim ya. zor gitti. :) Emelle kahvaltıdan sonra napsak napsak dedik. Oturduk bilgisayarın başına. Ordan girdik burdan çıktık. örme oyuncaklar mı dersiniz, yemek tarfilerimi.. milyonlarca yere bakıp kafamızı karıştırdık. En sonunda böle olmaz oturmak deyip kollarımızı sıvadık. Girdik mutfağa. Öncesinde tabii pazara çıktık eksikleri aldık. şurda ki elmalı tatlıyı yaptık. ve çok beğendik. hem çok kolay hem de çok hafif bi tatlı oldu. tavsiye ederim yani. fotoğrafıı da emelin makinayla çektik. bende yok yani :) sonra bi de kek yaptık. muffin. klasik muffin tarifimi yapıp içine ne koysak dedk. incir kuru kayısı kuru züm ceviz koydum. süper birşey oldu o da :)
bide kalan elmalardan komposto yaptık. içine değişiklik olsun deyip portakal suyu ve kabuklarını koyduk. sevdim ben...
birde... emel gitikten sonra badem çorbası yaptım. toz badem gerekiyomuş ama bademi ben robottan geçirdim. aslında güzel değişik bi lezzet oldu fakat ben tuzunu fazla koymuşum :) bugün daha güzel olacak inşlh biraz sulandırdıktan sonra...
Bide farklı bi konu. geçen bi arkadşıma gittim... neyse vazgeçtim yazmıcam :)

Perşembe, Mart 6

aslında yazacağım çok şey vardı. ama daha sonra...
şuan...
pazar günü gelecek olan misafirlerim için menu oluşturmaya çalışıyorum. neyse ki herşey tamam. bakayım dedim yemek bloglarında neler var neler yok. midem bulandı inanın ki.
yani bu kadar kötü fotoğraf koyacaklarsa koymasınlar hiç. mide bulandırıcı fotolar çoğu. bi ıspanak graten aradım sonra ograten.(hangii doğru bilmiyorum ikisi de var nette) midem bunaldı. yapasım gelmedi. halbuki ne kadar severim...

Salı, Mart 4

Amacım bişey ortaya çıkarmak olsa gerek. kavradım mı işi. aynı şeyi tekrar etmekten o kadar sıkılıyorum ki. hep yeni birşeyler denemek istiyorum ki baladığım eldiven bittiğinde tekini yapmayabilirm bile muhtemelen. öğrrendim ya nasıl yapıldığını o bana yetiyo sanki. o yüzden tek parça şeyler yapmak bana göre. arkadaşım için yaptığım atkının uçları bitmedi daha. halbki atkı bitsin diye uğraştım uğraştım şimdi iki ponponu dikemiyorum. benim sorunum birazda bi işte çok uzun süre duramamaktan. ne derler böyle tiplere. tabii ki şıpsevdi. hani o nu da yapayım onu da yapyım derken herşey hakkında fikri olan fakat hiçbi konuda uzmanlaşmamış biri olup çıkıyorum. hani tv8 de bi program var. uzman avı. defne sunuyor. yoldan geçenleri durdurup bi uzmanlık alanı soruyor ve iki kişiyi yarıştırıyor. bakıyorum da millet neler biliyor. ya beni durdururlarsa bigün diye hazırlanmam lazım :p eskiden ne güzeldi bişi istiyolardı irinden istiyordun falan. o zamanlar düünürdüm ahmedi ararım diye :) uzman deyince ınternette uzman.tv diye bi siteye rastladım. gayet ilginç. kimin aklına geldiyse. okumaktan sıkılanlar ya da biri anlatınca daha iyi anlayanlar için birebir. herkonuda bir uzman var ve videoda anlatıyorlar. ben suna dumankayayı dinledim cilt için :) çünkü çok dertliyim... sivilcenin en büyük ilacı sarı kantaron otu imiş. nerden bulucam ki ben şimdi onu. puf.. :(
sivilce deyince...
geçenlerde annemdeyken bi kadın geldi. işte bi ara yanında oturdum falan çsivilce gördü suratımda ne bu falan dedi çıkıyo öle arada dedim. sorna neyse ben gittim. sonra anneme merve çok bozulmuş ne güzeldi falan demiş. hahahyt... manyak kadın... beni mutsuz falan sanıyo herhalde. mutluluktan çıkıyor belkide :) belkide çikolatadan :)
çikolata deyince...
diete girdim. çok sıkı. burayada yazayım da unutmıyım :)
PAZARTESİ:
SABAH :1 dilim ekmek, bir parça yarım yağlı peynir, çay, kahve, ada çayı, ıhlamur (şekersiz.)
ÖĞLE :Bir kase salata yanında yoğurt, limon az tuz sirke nar ekşisi.
AKŞAM :Bir tabak ıspanak yanında yoğurt.


SALI
SABAH :Bir armut, 10 adet light bisküvi
ÖĞLE :Bir kase cacık (az tuzlu yağsız)
AKŞAM :5 Adet ekmeksiz hazırlanmış köfte


ÇARŞAMBA
SABAH :Bir adet greyfrut
ÖĞLE :100 gr haşlama veya fırında tavuk
AKŞAM :Bir tabak fırında mantar


PERŞEMBE
SABAH :Bir dilim kepek ekmeği, 3-4 siyah veya yeşil zeytin
ÖĞLE :Bir tabak mevsim salatası
AKŞAM :Bir tabak yağsız menemen


CUMA
SABAH :10 adet light çubuk kraker, 1 meyve suyu sıkma
ÖĞLE :1 tabak taze fasulye (tatlı kaşığı zeytinyağlı)
AKŞAM :Bir parça bonfile ızgara yağsız


CUMARTESİ
SABAH :Peynirli sandöviç
ÖĞLE :Bir simit yanında çay (şekersiz)
AKŞAM :2 Orta boy patates haşlama


PAZAR
SABAH :2 adet meyve
ÖĞLE :Salata yanında süzme yoğurt
AKŞAM :2 adet tavuk but veya 2 adet kanat yağda kızartılmayacak
hadi hayırlısı...

Pazartesi, Mart 3

hıç-kırık

hoplayıp hıklamak çok kötü. bi hıçkırığa tutulmuş bulunmaktayım. ve durmuyo. nolur biri beni korkutsun.. :)

haftasonu annemlerin yanına kuzuluğa gittik. hani sıcak su falan. yok canım okadar da sıcak değilir dedim ama.. ıscakmış baya :) ki ayağımı uzun süre içinde utumakta zorlandım falan. hele de çıktığında ayağımı hissetmez durumdaydım.. tabi alışınca hangi su soğuk ya da sıcak oluyor ki? (bknz: hergün bıkmadan usanmadan havuzun içindekilere su soğuk mu diye soran insan modeli) işte gitik kuzuluğa. oldukça naftalin kokan bi yerdi. adım başı yaşlı insan. ki bize ne işiniz var burda der gibi baktıklarını hissetmedim değil. ya da aa genç diyip biraz gençliklerini özlemiş olabilirler. düşündük ki yaşlanınca böle emekliliğimizi böyle yerlerde geçiririz :) giderken yolculuk güzeldi. zaten hangi yolculuk kötü geçerki onunla dimi :p ama ben kitabımı okumaya sonunda başladım tamamıyle. hep az az okuyup sonrada fırsat bulamıyordum. başladım ve yarıladım bile bu yolculuk müddetince. buaada okuduğum kitap elif şafak siyah süt. meğer kendini yazmış. çok hoşuma gitti. hamilelik süresinden falan bahsediyor daha doğrusu öncesi falan. birazcık en başında acaba okumasam mı dedim kitabı. biraz korkuttuğunu düşündüm ama galiba güzelleşmeye başlayacak. baında bu kitap hatırlamak için değil unutmak için yazıldı. bunları unutmak için yazdım ben falan diyor. ilginç bence. bazı betimlemelerini ahmd'ye gösterdim. ne güzel yazıyo kadın falan diye. dalga geçip betimleme yapmaya başladı. hıh bi kere gerçekten süperdir elif şafak. bitsin daha ayrıntı yazacağım kitap hakkında... (mer's book mu yapsam bide :p)


kuzulukta tabii ki alabalık yemeğe gittik. ki zaten ahmd'in gitme nedenlerinden en güçlüsü buydu :) pek balığın tadını alamadım. hem balık biraz küçüktü hemde üzeri kaşar doluydu. balığı hiç görmeden yedim yani :) kuzuluk gezimiz müddetince peynir çeşidine doydum çok şükür. balığın yanında kaşarlı mantar ki süperdi. ve yanında sırf kaşar. böle erimiş sırf kaşar yedik inanamıyorum :) sonrasında ikram baklava falan filan.
zaten 1 günlüğüne gittik. sabah kahvaltıdan sonra çıktık. he sabah da kahvaltı da mıhlama vardı. o da peynirli :) e tabii köy pazarından peynir almayı unutmadık :)

aa buarada hıçkırığım geçti :)

 
web analytics
nolmuş?